ROMAYI BİR DE BİZ YAKALIM DEDİK #2

kadıköyde gündoğumuBir önceki yazımda çantaları alıp İstanbul’a doğru yola çıktığımız anda kalmıştık. Devam edelim. Sabahın 5’inde indik Ataşehir’de. Ver elini Kadıköy. Eee geldik Kadıköy’e de saat olmuş 6. Daha uçuşa 6 saat var. O zaman bize Boğaz’da gün doğumunu izlemek düşer dedik. Kadıköy İskelesindeki kafeye oturduk. İyi ki açıklardı. Açlıktan midemiz sırtımıza yapışmıştı. Şöyle bol kaşarlı bir tost, yanına da sıcak bir çay, tüm sandalyeler bizim, değmeyin keyfimize.
 Tabi bu kadar vakti öldürmek kolay olmadı. Kadıköy ara sokaklarında gezindik. Butik oteller, butik restoranlar keşfettik. Bolca kedi gördük. Bolca kedi sevdik. Yok. Heyecanlıyız ya. O zaman akmadı gitti. Tekrar kafeye döndük, birer bardak çay, hadi ikinciler de gelsin. Derken saati 8 yaptık ve bindik artık otobüse, ver elini Sabiha Gökçen. Biraz da orada oyalanalım.


romaya gidenCheck-in yapıldı, çantalar verildi, son kontroller yapıldı, heyecan dorukta, gümrükten geçme zamanı geldi. Uzun kuyrukların sonunda nihayet geçtik gümrükten. Duty Free bizi bekler ve tabi parfüm testerları. Nihayet uçuş vakti geldi ve bindik uçağımıza. Öyle inanılmaz geliyordu ki bana İtalya’ya gidiyor oluşumuz, uçuşun 1 saati geçtikten sonra başlayan panik ataklarımdan ses seda çıkmadı. Sürekli camdan bakıp “Şu an Yunanistan üzerindeyiz, baksana acaba bu ada hangisi” diye heyecanla konuşup duruyor ve fotoğraf çekiyordum.

Eeee indik mi Roma Fiumicino Havaalanına. İlk saniyeden gözlerim yuvalarından çıktı. Tabi görmedik böyle hava alanı. 3 tane terminali var. Nasıl kalabalık. İndik uçaktan gümrüğe doğru uzun kuyruğa girdik. Yüreğimde bir pıt pıt sesi. Stresliyim hem de nasıl. Aklımda deli sorular ya bizi almazlarsa. Gülüyorsunuz, biliyorum. Çok saçma ama daha ilk tecrübemizdi napayım. Aksilik olacak diye inanılmaz korkuyordum. Neyse çok şükür yaklaşık 25 dakika sonra içerideydik. Çantaları aldığımız gibi doğru lavaboya. Perişan olmuş gözlerimiz uykusuzluktan, bembeyaz olmuşuz. Roma beni böyle karşılamamalı dedim ve sarıldım makyaj çantama. Kokularımı sıktım. Artık hazırdım Roma’yla karşılaşmaya.

Terminal’in çıkışına doğru bir Tourist Office gördüm. Doğruca oraya daldık. Önceden almamız gerektiğini bildiğim Roma Pass Card almak için girdik sıraya. Bu kartla ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. 3 günlük Roma Pass Card 36 €, peki bu kart ne işe yarıyor? Bu kartla tüm şehir içi toplu taşıma araçlarına başka ücret ödemeden binebiliyorsunuz. İki müzeye girişiniz bedava oluyor. geri kalan müzelerde indirim sağlıyor (Vatikan hariç, malum orası ayrı bir ülke). Kartın yanı sıra paketin içinde Roma'da bulunan kültür varlıklarının yerleri isimleri, ulaşım araçları, metro hat güzergahları,ve daha bir çok bilgi bulunan bir harita da veriliyor. Ayrıca Kolezyum gibi çok ziyaretçisi olan müzelerde hiç sıra beklemiyorsunuz. Kartı olanların girişini bulun yeter. Sadece bu sıra meselesi için bile o kadar para verdiğimize değdi diyebilirim. Romalılar turistler için her şeyi düşünmüş demeden edemiyorum.

havaalanından romaya
Kartlarımızı aldıktan sonra trene doğru yol aldık. Maalesef tren için başka bilet almak zorundaymışız. Aldık biletlerimizi ve bindik trene. İçerisi klimalı, tertemiz bir tren. Klima o kadar açıktı ki, üşümeye bile başlamıştık. Ama camdan ağzımızın suları aka aka her gördüğümüz şeye aaaa demekle o kadar meşguldük ki çantadan bir hırka çıkartmak aklımıza bile gelmemişti. Roma’ya doğru ilerlerken ilk dikkatimi çeken şey zakkum çiçekleri olmuştu nedense. Kendimi evimde hissettim. Bir kıyı Egeli olarak zakkum çiçeklerini çok severim. Tabi begonvillerin yerini tutamaz, o ayrı.

Tren garında indik. Öyle güzel incelemişim ki otelimize giden rotayı, 3-4 dakika yürüyüp, sokak isimlerine baka baka elimle koymuş gibi buldum otelimizi. İlginçtir ki Roma’da binaların her katında farklı otel var. Butik oteller diyebilirim. Bazılarının çok kötü olduğunu duymuş olsam da, seçtiğim otel –ki ismi Cassa Di Eddy- son derece temiz, bakımlı, ve güzel döşenmiş bir daire içindeki odalara sahipti. 

roma da otel
(Google Earth'den alıntıdır.)
Tabi apartmanı bulduk ama ne bir tabela var ne tanıtıcı bir yazı. Zillere bakınca bir oh çektik. Cassa di Eddy yazan zile bastık ve delmeden önce mailleştiğim Joseph’in sesi duyuldu. Kapının otomatına bastı. Çıktık 2. kata. Bir kapıda Cassa Di Eddy yazıyor. Daldık içeriye. Joseph bize odamızı gösterdikten sonra bir harita verdi ve üzerinde gitmemizi önerdiği yerleri, nasıl ulaşacağımızı, yemek yiyebileceğimiz yerleri, önerdiği lokantaların hepsini, yürüme mesafelerinin ne kadar süreceğime kadar hepsini işaretledi. Sonra da apartmanın giriş kapısının, dairenin ve odamızın bir de banyomuzun anahtarlarını verdi ve saat 21.00’dan sonra kendisinin orada olmayacağını anahtarlarımızla istediğimiz zaman girip çıkabileceğimizi söyledi. Bu gerçekten en çok şaşırdığımız şey olmuştu.

Roma’daki ilk günümüz böyle başlamıştı. Devamı bir sonraki yazımda dostlarım. Sizi sıkmak istemem. Sevgiler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder