Kıyılardan selamlar, sevgiler
getirdim hepinize J
Uzun zamandır görüşemediğimizin
farkındayım. En son yazımdan sonra tamamen ortadan kayboldum. Aslında
kaybolmadım. Acayip dinlendirici bir tatil yaptım. Bir o kadar da yoruldum. Kat
ettiğim yoldan bahsetmeyeceğim bile. Evet nerede kalmıştık. Hah! Bir önceki
yazımda Ankara ile vedalaşmıştık.
Arkamı dönüp gittim Ankara’dan.
Geriye bakmadım bile. Bir an duraksamadım. Bindim otobüse ve doğru Çanakkale’ye
babamın yanına gittim. İlk kez bir planım yoktu yolculuğa çıkarken. Bu yolculuk
biraz uzun olacaktı. Nereye varacağımı bilmediğim bir yolculuktu bu seferki…
Çanakkale’de babamın sağlık durumu ve işlerini kolaçan ettikten sonra ilk olarak ikinci kordon da bir gün batımı keyfi yaptım. Hiç, ama hiçbir şey düşünmemek nedir onu tattım. İki günde eşyalarımı
yerleştirdikten sonra, artık kafayı dağıtmanın vakti geldi dedim ve kendimi
internette bilet alırken buldum.

Alanya’da geçirdiğim güzel
vakitte Toprak beyin katkısı olduğu doğrudur. Ama o zıpırdan önce sevgili
arkadaşlarımın çabalarını unutmamam gerekir. Hele bir gece mehtap turumuz vardı
ki sormayın. Sevgili Pirates of Alanya adlı tekne çalışanları ısrar kıyamet
hemen kalkacak diye Hande’yi ikna ettiler (bebeğimiz Toprak anneannesinde
uyurken Hande’nin anne kalbi karadan uzaklaşmak istemiyordu). Bindik tekneye.
Yaklaşık 1 saat sonra (5 dakika sonra kalkıyordu güya) Alanya limanında bir ses
duyuldu “La gorsanlar (korsanlar demeye çalışıyor), de hayde herkeşler yerine,
hazırlıklarınızı bitirin, yola çıkcaz gorsanlar” doğu insanımızın şivesine
sahip bir amca mürettebatını uyardı yola çıkacağız diye ve arkasından bir müzik
duyuldu… O ki öyle bir müzikti ki, her insana sevdiğini düşündürür, zorla tribe
sokar, hatta önemli olan o müziği teknede dinlemektir. Evet o şarkıdan
bahsediyorum. Titanic!!! Limandan Titanic eşliğinde, teknemizin süzülüşüyle
yıldızların ve hilalin aydınlığı eşliğinde ayrıldık. Tam Hande’yi uyarıyordum
ki sıradaki şarkılara dikkat et diye, bir ses yükseldi ki kaçacak delik aradım
ama artık çok geç olmuştu. Bir şarkı düşünün ki içinde “karı istirem babo” diye
bir laf olsun. O an gerçekten o tekneden atlamak istedim.
Gerçekten tarzına uygun bir
konsept edinmiş olan “Pirates of Alanya” dillere destan bir mehtap turu yaşattı
bize. Babodan “karı” istedikten sonra işler daha ilginçleşmeye başladı. Sıradaki
şarkı korsanlardan tüm aklı beş karış havada olanlara gelsin, “Bu kimin donu?” adlı
roman havası… Bu sevgili ülkemin nadide parçaları çaladursun, ben de gökyüzünde
bir şey arıyordum. Bir eksik var ama ne? Gökyüzüne bakarken Alpay “ne
arıyorsun?” diye sorunca ben de haliyle “ayı arıyorum” dedim. Ardından sağ
tarafıma bakınca pala bıyıklı, has be has Türk kasına sahip, orta yaşlı bir
amcanın yanımda oturduğunu farkettim. İşte ay parçası oradaydı. Tam yanımda ve
gözlerini bana dikmiş bakıyordu. Ardından sevgili korsanların patlattığı Ankara
havasıyla da ortamımız şenleniverdi. Bizim ay parçası kalktı ayağa, karşısına
da buldu bir delikanlı, başladılar oynamaya. Hey gidi seğmenler hey… Koca
korsan teknesinin her yerinde çılgınlar gibi “Ankara’nın bağları” eşliğinde
oynayanlar vardı. Bense Ankara’yı terketmemin ardından bunu dinleme henüz hazır
değildim. Bu şahane parçaların ardından bir takım halay parçalarının
çalınmasıyla tüm tekne coştu. Urfa sıra gecesi bile yaptık bir ara. Teknenin
kıçında, korku dolu gözlerle birbirine bakan sevimli yaşlı çift olan turistler
dikkatimi çekti. Ruhu genç çiftin önünde hunharca “Nemrudun kızı” söyleyip
alkış tutanlar, damat halayıyla kendinden geçenler, insancıklar güzel ülkemin
farklı bir yüzünü gördüler.
Alanya kalesinin açıklarına
vardığımızda teknede ışıklar söndü ve disko müzikleri ile çılgın parti ışıkları
yanıp sönmeye başladı. Daha da kötüsü o yurdum insanına “köpük partisi”
yapmalarıydı. Hem de artık unutulmaya yüz tutmuş “Gangnam Style”, “Sex on the
beach” ve daha aklıma gelmeyen bir takım disko parçaları eşliğinde… İnsanlar
çılgınca köpüğün altında dans etmeye çalışıyor, genç kızlar yetenek
yarıştırmaya çalışıyor, erkekler de yavaş yavaş onlara yanaşmaya
çalışıyorlardı. “Yeter” diyordu korsan teknesi, “yeter”. “Battım, batacam”
diyordu. Ağlıyordu mehtap, “keşke gelmeseydiniz” diyordu. Tamam, abarttım kabul
ediyorum. Ama orada olup, o ambiyansı solumanız gerekiyordu. Ardından dönüş
yoluna geçildi. Son günlerin popüler Türkçe parçalarından çalmaya başladılar.
Ve kapanış. Kaptan dedi ki “Bu şarkı teknedeki tüm saplara gelsin”. Ve çalar
Halil Sezai’nin muhteşem parçası İsyan… Ve teknedeki bayan yolculardan
çığlıklar yükselir “İiiissssyaaaaaaaaaaaaaaaannn” diye, kaptanın verdiği yanıt “bu
teknede sadece kızlar mı sap ya?”. Bu sakin şarkı eşliğinde Alanya limanına
giriş yaptık ve nihayet yolculuğumuz sona erdi. Şahane Pirates of Alanya
kaptanı bize yarım saat içinde 15 farklı duyguya erişim imkanı sağladığı için kendisine
buradan teşekkürlerimi borç bilirim.
Alanya’da yaşadığım bu harika
deneyimden sonra birkaç gün daha canım arkadaşlarımla vakit geçirip bayramdan 2
iki gün önce orayı terk-i diyar eyledim. Sıra Bodrum’da idi. Sakin Ekim Bodrum’u…
Oradaki aksiyonlarımı da başka bir yazıda anlatacağım. Şimdilik sevgiyle kalın :)
ankara kendini hep hatırlatacak desene. :))) yeni hayatında başarılar mutluluklar
YanıtlaSil